Volkswagen Zirveye Çıkabilir mi?

2002 yılında GM ve Fordʼun dünya otomotiv pazarını uzun yıllardır egemenlikleri altına aldıkları bir ortamda, sık sık sohbet etme fırsatı bulduğum Amerikaʼlı bir yönetici bana yakın bir gelecekte zaman sonra Toyotaʼnın dünya lideri olabileceğini söylemişti. Bu öngörü o gün bana o kadar uzak bir olasılık olarak geldi ki pek ciddiye almadım. Yine de öne sürdüğü nedenleri dinledim: “Yüksek kalite, teknolojiye uzun dönemli yatırım, hedefe odaklanma becerisi ve finansal verimlilik; Bunlar dünya lideri olmanın ön şartlarıdır ve bizde eksik olan bu unsurların hemen hepsi Toyotaʼda mevcut.”Bu sohbetin üzerinden sadece 3 yıl sonra Toyota, Fordʼu önce geçerek (üretim rakamları açısından) ikinciliğe, üç sene sonra 2008 yılı sonunda ise GMʼi de geride bırakarak birinci sıraya tırmandı. Bu çok büyük bir değişimdi: Otomotiv sektöründe tam 77 (evet yanlış okumadınız yazı ile yetmişyedi) yıldan fazla süren Amerikan marka GMʼin liderlik pozisyonu, kısa süre önce pek de ciddiye alınmayan Japon markası Toyotaʼya geçmişti.
Bu değişiklik otomotivdeki uzun süredir bozulmayan dengelerin artık kolaylıkla bozulabileceğine dair bir işaret oldu. 2008 yılında yaşanan ekonomik krizin de hızlandırdığı bu değişim süreci önce Amerikaʼlı markaların zayıflamasına, Chryslerʼin iflas ederek bir yatırım grubuna satılmasına, GMʼin iflas korumasına giderek devlet gözetiminde bir yeniden yapılanma sürecine girmesine, Fordʼun ise diğerlerine göre daha iyi durumda olsa da küçülerek pozisyonunu korumaya çalışmasına neden oldu.

Büyük başın derdi büyük olur

Toyota 2008ʼde sektörde neredeyse ders olarak okutulacak hale gelen kalite anlayışı ve özellikle son 10 yılda yaptığı teknolojik atakla liderlik pozisyonunu ele geçirdi belki ama bu kadar yüksek adetlerle yaşamanın getirdiği sıkıntılarla uğraşmaktan da kurtulamadı. İlk aşamada müşteri memnuniyeti metriklerine küçük işaretlerle yansıyan ve basit görünen teknik sorunlarla başlayan, 2009ʼda yaşanan büyük ölçekli geri çağırmalarla devam eden süreç, Japon markanın hızını kesti. Büyük başın derdi be büyük oluyordu.
Bu ortam, yani Amerikan markalarının düştüğü yerden kalkmaya çalıştığı, yeni liderin ise hiç aşina olmadığı sorunlarla uğraşmak zorunda kalarak zorlandığı ortam tam da yeni bir markanın liderlikten bahsetmesi için uygun ortamdı.
İşte bu noktada, şu anda üretim rakamları açısından dünyanın üçüncü büyük grubu olan Volkswagen grubunun CEOʼsu Martin Winterkorn çıktı ve bu rolü sahiplendi: “2018 yılına kadar Toyotaʼyı geçerek dünya lideri olacağız!”

VW o kadar büyük mü?

Şimdilik değil ama yakın sayılır: OICA (Uluslararası Otomotiv Üreticileri Organizasyonuʼnun) rakamlarına göre kesinleşmiş son yıl olan 2008 yılındaki toplam üretim rakamları aşağıdaki gibi:
Bünyesinde farklı ortaklık seviyeleriyle 11 değişik markayı (Volkswagen, Audi, Porsche, Seat, Skoda, Suzuki, Bentley, Lamborghini, Bugatti, Scania ve MANʼı)  barındıran dünyanın (Çin dahil) bir çok ülkesine yayılmış üretim tesisleri ve güncel her amaca hitap edebilen geniş bir ürün yelpazesine sahip olan Alman marka, teorik açıdan dünya liderliğine aday görünüyor.

Marka
Toplam Üretim Adedi 2008
Toyota
9,237,780
GM
8,282,803
Volkswagen
6,437,414
Ford
5,407,000
Honda
3,912,700
Otomotiv sektörü için özellikle zor geçen 2009 yılında 1.14 milyon dolar net kar açıklayan Volkswagen grubu finansal açıdan da herkesin zor günler geçirdiği bir dönemde parlayan bir marka görünümünde. Yani Martin Winterkornʼun iddiasının sağlam temelleri var.
Diğer taraftan VW geçtiğimiz yıl VW – Porsche birleşmesi sırasında yaşanan aileler ve şirket ortakları arasında bir çok görüş ayrılığına işaret eden güç savaşları nedeniyle Volkswagenʼin yönetim modeli sorgulanabilecek bir yapıya sahip. Son yıllarda içinde sendika yetkililerinin de bulunduğu birçok rüşvet skandalı ile sarsılan VWʼnun yönetim anlayışı kendi ülkesi Almanyaʼda dahi sektör kritikleri tarafından eleştirilmeye devam ediliyor. VW için en sık kullanılan tabir: Yüksek kaliteli ürünleri ürünlere ve belirsiz/kötü yönetim yaklaşımlarına sahip Alman marka.
Benzer şekilde karlılık konusu da uzun süre Volkswagen grubunun ilk öncelikleri arasında görünen bir konu olmadı: 1990 – 2006 yılları arasında açıkladığı faaliyet sonuçlarına bakılacak olursa VWʼnun ortalama %2.3 net karlılıkla çalıştığı, bunun en önemli nedeninin de yüksek maliyetleri olarak görülüyor.
Şirkette en güçlü isim olarak gösterilen, VW hanedanının kurucusu Ferdinand Porscheʼnin torunu olan 73 yaşındaki Ferdinand Piechʼnin Üst Kurul (Supervisory Board) başkanlığı görevi 2012 yılına kadar devam ediyor. Piech günümüz Volkswagen grubunun mimarı sayılıyor; hırslı, kararlı ve gerektiğinde de acımasız olabilen bir yönetici olarak tanınıyor. Yaşlı liderin özellikle mühendislik alanında VWʼyu aşırı uçlara taşıdığı ve kimi zaman şirketi yanlış yönlere çektiği söylense de bir otomobil sever olarak Piechʼnin yaptığı ya da yapmaya çalıştıklarını takdir etmemek mümkün değil: Dünyanın en güçlü seri üretim binek aracı sayılan Bugatti Veyron ve özellikle Mercedes ve BMWʼnun en üst modelleri ile rekabet etmesi için pazara sürülen ama ticari açıdan başarısız olan Volkswagen Phaeton gibi projelerin arkasındaki fikir babası olan Piechʼnin vizyonu oldukça geniş.
Vizyon geniş ama dünya liderliğinin gerektirdiği şartların hepsine sahip mi?

Olur mu olmaz mı?

Amerikaʼlı yöneticimizin liderlik şartlarını birer birer Volkswagen için sorgulayalım. Kalite: Tamam. Alman markanın detaylı mühendislik süreçlerini kararlılıkla uyguladığı konusunda kuşku yok; sağlamlık ve işçilik kalitesi konusunda VWʼnun dünya liderlerinden hiç bir eksiği yok.
Teknolojiye uzun süreli yatırım: O da tamam. VW 2000ʼli yılların başından beri yaptığı motor teknolojisi yatırımlarıyla özellikle turboşarjlı motorlar konusunda çok yol aldı. Bu teknolojiler sayesinde küçük motor hacimlerinden büyük güçler elde edebilen VW mühendisleri aynı zamanda düşük atık (emisyon) konusunda da oldukça iyi durumda. Aktarma organları ve şasi dinamiği konularında da Volkswagenʼin pozisyonu rekabetçi.

Otomotiv Karnesi – Nisan 2010 – © Yalçın Arsan
Hedefe odaklanma becerisi ve finansal verimlik: İşte bu iki konuda VWʼnun pozisyonu tartışmalı. Volkswagenʼin konsantrasyonu biraz dağınık. Analitik açıdan bakıldığında elindeki markaların bazıları birbiriyle rekabet edecek içerikte, üretim tesisleri verimlilik metrikleri açısından lider olmaktan uzak, sabit maliyetleri sektör ortalamalarının üzerinde ve 2009 yılında diğer markalarla karşılaştırıldığında elde ettiği kar yüksek gibi görünmesine rağmen uzun bir vadeye bakıldığında operasyonel kar marjı oldukça düşük; yani iyi bir senede VW büyük rakiplerine göre daha az para kazanıyor.
Yine de otomotiv sektörünün geçirdiği değişim dönemi dikkate alınırsa, özellikle de sektörün çiçeği burnunda lideri Toyotaʼnın geçirmekte olduğu sarsıntılar düşünüldüğünde yakın gelecekte liderlik pozisyonun bir daha el değiştirmesi uzak bir olasılık değil.
Bu noktada Volkswagen açısından en büyük endişe dünya liderliğinin gerektirdiği yüksek adetleri taşıyacak kadar sağlam bir yapısı olup olmadığı sorusunda gizli. Sistemsel olarak yüksek üretim adetlerini yönetmenin zorluğu nedense çoğu zaman yeterince önem verilmeyen ama aslında çok kritik bir konu; tam bir metodoloji ve yöntem ustası olan Toyota bile bu konuda sorun yaşadı, VW acaba yılda 10 milyona yakın aracı bugün sahip olduğu kalite seviyesinde üretip dağıtmaya işlevsel, sistemsel ve kaynak (finans ve insan kaynağı) açısından hazır mı? Bu adetleri pazara taşıyacak bayi organizasyonuna sahip olmak bile başlı başına dikkatle yönetilmesi gereken bir konu.
Önemli bir tesbit daha: Liderlik yakın gelecekte bir kez daha el değiştirecekse el değişiminin VW patronu Winterkornʼun tahmin ettiği gibi Toyotaʼdan Volkswagenʼe doğru olacağı kuşkulu. Ford üst üste iki çeyrek kar açıkladı, Amerikan hazinesi tarafından kurtarılan batık GM Amerikan tarihinin en büyük halka arzını yapıp nakit kaynak elde etmeye çalışıyor. Amerikaʼlı markaları son 10 yıla bakarak umutsuz vaka olarak değerlendirmek mümkün ama sakince düşünüldüğünde bu krizi şu ya da bu şekilde atlatmayı başarmış ve bu süreçten büyük dersler çıkarmış, kurumsal yapılarını gereksiz yüklerinden arındırmış ve yeni döneme çok daha iyi hazırlanmış olmaları çok büyük olasılık.
Önce batıp sonra çıkma süreci sancılı ama (hayatta kalmanız şartıyla) çok da öğretici bir süreç; Amerikaʼlı markaları küçümsememek gerektiğini hatırlatıyor, otomobil severler olarak Volkswagen grubunun 2018 yılında dünya lideri olma hedefini takdir edip dikkatle izliyoruz.
Oyun büyük hedeflerle daha zevkli, ödüller de daha değerli.
Sevgi ve saygılarımla
Yazının satış tablolarını da içeren pdf versiyonu için lütfen tıklayın
--- Yalçın Arsan'ın şahsi web sitesi, tüm hakları saklıdır © 2002 - 2024 --- Kurumsal web sitesi Arsan Danışmanlık